14 Ocak 2015 Çarşamba

Aynalıkavak Kasrı Üzerine

                                          Haliç’in coğrafi konumu
Haliç, İstanbul’da, Çatalca Yarımadası’nın güneydoğu ucunda bulunan, Alibeyköy ve
Kağıthane derelerinin birleşip döküldüğü yerden Marmara Denizi ile Boğaziçi’nin karıştıkları
yere kadar uzanan coğrafi bir oluşumdur. Sarayburnu’ndan itibaren kuzeybatıya doğru uzanan
derin bir girinti şeklindedir. İstanbul ve Beyoğlu platolarını birbirinden ayıran Haliç,
kuzeybatı - güneydoğu doğrultusunda 7.5 kilometre boyunca uzanmaktadır.
Haliç’in ve Boğaziçi’nin oluşumu, II. ve III. Jeolojik Zaman’da ortaya çıkan yükselme ve
sıkışmalara dayanmaktadır. Boğazların eski devirlerde vadi oldukları, akarsular tarafından
kazıldıkları, sonra deniz seviyesinin yükselmesiyle deniz istilasına uğradıkları kabul
edilmektedir. Boğaziçi ile birlikte Haliç yatağı da kırılmış ve Kağıthane ile
Alibeyköy derelerinin birleştiği yerde bir akarsu vadisine dönüşmüştür. IV. Zaman’da son
buzul çağı sonrasında buzulların erimesi sonucu, denizler yükselerek bu vadiyi doldurmuş ve
böylece Haliç meydana gelmiştir. Bu tür bir oluşum, coğrafyada “ria” terimiyle tanımlanan
derin körfez (deniz istilasına uğramış vadi) tipidir (Eyice, 1997: 264). Bu oluşumun
Arapça’daki karşılığı olan “Haliç” kelimesi, Osmanlı Dönemi’nden itibaren bölgenin özel
ismi olmuştur. Arap müellifleri, Haliç’i “Halîcü’l-Kustantîniyye” veya kısaca “Halîc” olarak
adlandırmışlar, bazen de bu tabirle Boğaziçi ve Marmara Denizi’ni de kastetmişlerdir. Haliç,
Osmanlı kaynaklarında da “Halîc-i Kostantîniyye”, “Halîc-i İstanbul” ve “Halîc” olarak
Geçmektedir.
                                          GEÇMİŞTE HALİÇ
Kıyı jeomorfolojisinde ria olarak adlandırılan Haliç, tarihsel süreç içerisinde bölgede yaşayan tüm medeniyetlerin dış dünya ile ilişkilerinde önemli bir doğal bir liman ve su yolu işlevi görmüştür.
Bizans döneminde bölge,özellikle Eyüp çevresi önemli mesire alanlarındandır. Bölge; kıyıdan itibaren yamaçlara doğru gelişen bağ ve koru özelliğindedir. Bu bölgeye çevrenin görünümünden dolayı 2.THEODOSİPOS zamanında Kosmodian(yeşil) adı verilmiştir. Haliç çevresi yoğun bitki örtüsü, dereleri ve adalarıyla Osmanlı döneminde de başta saray ve çevresi olmak üzere bir çok kesimin kullandığı mesire alanı, dinlenme yeri ve av sahası oluşmuştur.
Haliç’in Eyüp – Sütlüce dönüşünde Eyüp sahili kesimine yakın yerde bulunan, Lazlezar ve Gülizar adacıkları Bahariye adaları olarak adlandırılmaktadır. Günümüzdeki yaygın kanının aksine bu adacıklar kirlilik nedeniyle oluşmuş formasyonlar değildir. Bizans dönemindeki birçok kaynakta ve eski gravürlerde bu adacıkların varlığı ile ilgili bilgiye rastlamak mümkündür.
Nitekim, Evliya Çelebi Seyahatnamesinde bu bölgeden ‘Kalamış Mesiresi’ olarak söz ederek, bu adacıkların üzerinde çeşitli yaz eğlencelerin düzenlendiğini ve Ayvansaray’da bulunan çömlek atölyelerinin buradan aldıkları toprakla çalıştıklarını belirtmiştir. Melling’in bir gravüründe de çevresinde ördek, balık ve kerevit avlanan sularında, yüzülen bir dinlenme alanı olduğu görülmektedir.
Tarihi Eyüp mezarlığı sıratlarında Gümüşsuyu diye bilinen bölgede yer alan ve Pierre Loti Tepesi olarak ünlenen bu tepenin konumu ve manzarası 19.yy’da İstanbul’A gelen yabancıları etkilemiş çeşitli seyahatname ve kaynaklarda adına sıkça rastlanmıştır.
İstanbul’un Osmanlılarca fethinden itibaren bölgeye Osmanlı padişahları yoğun ilgi göstermişlerdi. Yakın geçmişte özellikle Lale devri olarak adlandırılan (1718-1730) yılları arasında Haliç’in sayfiye yeri olma özelliğinin ön plana çıkmasıyla, Kağıthane ve Eyüp çevresi sarayın en gözde mekanları olmuştur.Eyüp Bahariye’den, Taşburun’a kadar olan kıyı boyunca sultan ailelerine ait 30 kadar köşk ve yalılarının bulunduğu başta gravürler olmak üzere birçok kaynaktan anlaşılmaktadır.Eyüp sahillerinde ve Kağıthane’de Haliç’e akan temiz dereler etrafında bir çok sahil saray  inşa edilerek, özellikle Sadabat’ta su köşkleri, kasırlar ve çağlayanlar gibi zevk ve eğlence mekanları yapılmıştır.
Sultan II Mahmut dönemine kadar Bizans ve Osmanlı dönemi dahil olmak üzere Haliç çevresi, Alibey ve Kağıthane dereleriyle, bu dereler ve bahariye adaları etrafında yapılan sandal gezintileriyle, çevresindeki yoğun ormanlık saha ile İstanbul’un en önemli sayfiye yeri olmuştur.
                                            GÜNÜMÜZDE HALİÇ
Günümüzde Haliç çevresi barındırdığı eski doğal güzellikleri pek koruyamamıştır. Osmanlı Türk döneminden itibaren büyük bir yerleşme sahası olarak ön plana çıkan Eyüp çevresine yapılaşmalar başlamış, sahil şeridi ve ormanlık saha konut alanları haline dönüşmüştür. Tanzimat’tan itibaren başlayan batılılaşma çerçevesindeki bölgede tesis ilan edilen sanayi kuruluşları Haliç kıyılarında boy göstermeye başlamıştır. Haliç ve çevresindeki kirlenme süreci 1939 yılında H.Prost tarafından yapılan planla hızlanmıştır. Bu plan ile birlikte İstanbul’un sanayi alanı olarak değerlendirilen Hali çevresi ile Alibeyköy ve Kağıthane dereleri çevresinde irili ufaklı bir çok sanayi tesisi yapılmıştır.
Bölgede hızla çoğalan sanayi tesisleri ile çevrede yoğunlaşan yerleşmeler atık sularını Haliç’e boşaltmaya başlamış, haliç tabanı atık birikmeleri ile hızla dolmuştur. Bu aşırı kirlilik eskiden sayfiye bölgesi olarak bilinen Bahariye adaları ve çevresinde çamur adacılarının oluşmasına sebebiyet vermiştir. Haliç’e dökülen Alibeyköy ve Kağıthane dereleri etrafındaki sanayi tesisleri de atık sularını bu derelere boşaltmışlar, bununla birlikte yakın geçmişe kadar varlığını sürdüren Unkapanı Meyva Hal’i, Haliç’in kirlenmesinde büyük rol oynamışlardır.
Bunun yanı sıra Haliç’in kuzey kıyı bandında yer alan Haliç, Camialtı ve Taşkızak tersaneleri önemli kirletici kaynakları oluşturmuşlardır. Haliç’teki su sirkülasyonunu önleyen eski Galata köprüsü ile halen faal durumda bulunan Unkapanı köprüsü, Haliç’in ağzını tıkayarak su akışına engel teşkil etmişlerdir. Tarihte ulaşım ve ticaret açısından önemli bir yeri bulunan Haliç su yolunun özellikle E-5 köprüsünün batısında kalan bölümünde yeterli derinliğini kaybetmesi, küçük teknelerle bile deniz ulaşımının yapılamamasına neden olmuştur.
Temizleme çalışmalarından önce Haliç’Teki su kalitesine bakıldığında oksijensiz bir ortamın varlığından söz edilebilir. Bu, haliç sularında hiçbir canlının yaşamaması anlamına gelmektedir. Diğer taraftan, bölgede oluşan ağır koku, iki yıl öncesine kadar, insanların solunumunun zorlaştırıcı hale gelmiştir.
Gelişen sanayi ile birlikte Haliç çevresinde doğal ortamın tahrip edilerek yerleşme sahalarına dönüştürülmesi de doğal çekiciliklerin yok olmasında en büyük etmenlerden biridir.



                                            AYNALIKAVAK KASRI (TARİHİ TÜRK ÇALGILARI MÜZESİ)
Osmanlı imparatorluğu döneminde Tersane Sarayları olarak bilinen yapılar grubundan günümüze ulaşabilen tek yapıdır. Hasköy’de Aynalıkavak Caddesi üzerinde bulunan yapı;  Camialtı ve Taşkızak tersaneleri arasında adeta kaybolmuştur. Gerek deniz tarafından, gerekse kara tarafından kasır görülememektedir.
Bizans döneminde, bölge; kıyıdan itibaren Okmeydanı- Kasımpaşa sırtlarına doğru gelişen bir bağ ve koru özelliğindeydi. İstanbul’un Osmanlılarca fethinden itibaren bölgeye Osmanlı padişahları yoğun ilgi göstermişlerdir. Osmanlı Tersane sektörünün Kasımpaşa’da gelişmesiyle bölgeye ‘Tersane Has bahçesi’ adı verilmiştir. Bölgedeki yapılaşma I. Ahmet döneminde (1603-1617) başlamış, bu dönemden itibaren yapılan çeşitli yapılan inşa edilerek Tersane sarayı yapılar topluluğu elde edilmiştir.
Tersane sarayları kapsamında yer alan Aynalıkavak kasrı, III. Ahmet döneminde (1703-1730) yaptırılmıştır. Aynalıkavak kasrı, Sultan III.Selim döneminde (1789-1807) kapsamlı bir düzenlemeden geçirilerek bugünkü  görünümüne kavuşmuştur. Yapı; deniz cephesinde iki, kara cephesinde ise tek katlıdır. Son dönem Osmanlı mimarisinin en güzel örneklerinden biri olan bu kasır, iç mekan süslemeleri ve döşemeleriyle III.Selim döneminin zengin kültürünü yansıtmaktadır.
Aynalıkavak kasrının giriş bölümünde III. Selimin besteci yönü göz önüne alınarak Tarihi Türk Çalgıları Müzesi oluşturulmuştur.Kasırda zaman zaman ulusal ve uluslar arası nitelikte resepsiyonlar verilmekte  ve Türk Sanat Müziği konserleri düzenlenmektedir.
Haliç çevresinin önemli turizm mekanlarından biri olan Aynalıkavak Kasrı’nın günümüzde çok fazla ziyaret edildiği söylenemez. Çoğunlukla kapalı tutulan mekanın en büyük kaybı tersanelerdir.













KAYNAKÇA
Kahraman, Cengiz. ‘’Haliç çevresinin turizm coğrafyası’’ yayımlanmamış yüksek lisans tezi. İstanbul: İstanbul Üniversitesi, 2002.
Yılmaz, G.Işık ‘’Haliç kıyı şeridinde sanayileşme ile ortaya çıkan kentsel dönüşüm’’ yayımlanmamış doktora tezi. İstanbul: Yıldız Teknik Üniversitesi, 2008.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder