Haliç’in coğrafi konumu
Haliç,
İstanbul’da, Çatalca Yarımadası’nın güneydoğu ucunda bulunan, Alibeyköy ve
Kağıthane
derelerinin birleşip döküldüğü yerden Marmara Denizi ile Boğaziçi’nin
karıştıkları
yere
kadar uzanan coğrafi bir oluşumdur. Sarayburnu’ndan itibaren kuzeybatıya doğru
uzanan
derin
bir girinti şeklindedir. İstanbul ve Beyoğlu platolarını birbirinden ayıran
Haliç,
kuzeybatı -
güneydoğu doğrultusunda 7.5 kilometre boyunca uzanmaktadır.
Haliç’in
ve Boğaziçi’nin oluşumu, II. ve III. Jeolojik Zaman’da ortaya çıkan yükselme ve
sıkışmalara
dayanmaktadır. Boğazların eski devirlerde vadi oldukları, akarsular tarafından
kazıldıkları,
sonra deniz seviyesinin yükselmesiyle deniz istilasına uğradıkları kabul
edilmektedir.
Boğaziçi ile birlikte Haliç yatağı da kırılmış ve Kağıthane ile
Alibeyköy
derelerinin birleştiği yerde bir akarsu vadisine dönüşmüştür. IV. Zaman’da son
buzul
çağı sonrasında buzulların erimesi sonucu, denizler yükselerek bu vadiyi
doldurmuş ve
böylece
Haliç meydana gelmiştir. Bu tür bir oluşum, coğrafyada “ria” terimiyle
tanımlanan
derin
körfez (deniz istilasına uğramış vadi) tipidir (Eyice, 1997: 264). Bu oluşumun
Arapça’daki
karşılığı olan “Haliç” kelimesi, Osmanlı Dönemi’nden itibaren bölgenin özel
ismi
olmuştur. Arap müellifleri, Haliç’i “Halîcü’l-Kustantîniyye” veya kısaca
“Halîc” olarak
adlandırmışlar,
bazen de bu tabirle Boğaziçi ve Marmara Denizi’ni de kastetmişlerdir. Haliç,
Osmanlı
kaynaklarında da “Halîc-i Kostantîniyye”, “Halîc-i İstanbul” ve “Halîc” olarak
Geçmektedir.
GEÇMİŞTE HALİÇ
Kıyı jeomorfolojisinde ria olarak adlandırılan Haliç,
tarihsel süreç içerisinde bölgede yaşayan tüm medeniyetlerin dış dünya ile
ilişkilerinde önemli bir doğal bir liman ve su yolu işlevi görmüştür.
Bizans döneminde bölge,özellikle Eyüp çevresi önemli
mesire alanlarındandır. Bölge; kıyıdan itibaren yamaçlara doğru gelişen bağ ve
koru özelliğindedir. Bu bölgeye çevrenin görünümünden dolayı 2.THEODOSİPOS
zamanında Kosmodian(yeşil) adı verilmiştir. Haliç çevresi yoğun bitki örtüsü,
dereleri ve adalarıyla Osmanlı döneminde de başta saray ve çevresi olmak üzere bir
çok kesimin kullandığı mesire alanı, dinlenme yeri ve av sahası oluşmuştur.
Haliç’in Eyüp – Sütlüce dönüşünde Eyüp sahili kesimine
yakın yerde bulunan, Lazlezar ve Gülizar adacıkları Bahariye adaları olarak
adlandırılmaktadır. Günümüzdeki yaygın kanının aksine bu adacıklar kirlilik
nedeniyle oluşmuş formasyonlar değildir. Bizans dönemindeki birçok kaynakta ve
eski gravürlerde bu adacıkların varlığı ile ilgili bilgiye rastlamak mümkündür.
Nitekim, Evliya Çelebi Seyahatnamesinde bu bölgeden
‘Kalamış Mesiresi’ olarak söz ederek, bu adacıkların üzerinde çeşitli yaz
eğlencelerin düzenlendiğini ve Ayvansaray’da bulunan çömlek atölyelerinin
buradan aldıkları toprakla çalıştıklarını belirtmiştir. Melling’in bir
gravüründe de çevresinde ördek, balık ve kerevit avlanan sularında, yüzülen bir
dinlenme alanı olduğu görülmektedir.
Tarihi Eyüp mezarlığı sıratlarında Gümüşsuyu diye bilinen
bölgede yer alan ve Pierre Loti Tepesi olarak ünlenen bu tepenin konumu ve
manzarası 19.yy’da İstanbul’A gelen yabancıları etkilemiş çeşitli seyahatname
ve kaynaklarda adına sıkça rastlanmıştır.
İstanbul’un Osmanlılarca fethinden itibaren bölgeye
Osmanlı padişahları yoğun ilgi göstermişlerdi. Yakın geçmişte özellikle Lale
devri olarak adlandırılan (1718-1730) yılları arasında Haliç’in sayfiye yeri
olma özelliğinin ön plana çıkmasıyla, Kağıthane ve Eyüp çevresi sarayın en
gözde mekanları olmuştur.Eyüp Bahariye’den, Taşburun’a kadar olan kıyı boyunca
sultan ailelerine ait 30 kadar köşk ve yalılarının bulunduğu başta gravürler
olmak üzere birçok kaynaktan anlaşılmaktadır.Eyüp sahillerinde ve Kağıthane’de
Haliç’e akan temiz dereler etrafında bir çok sahil saray inşa edilerek, özellikle Sadabat’ta su
köşkleri, kasırlar ve çağlayanlar gibi zevk ve eğlence mekanları yapılmıştır.
Sultan II Mahmut dönemine kadar Bizans ve Osmanlı dönemi
dahil olmak üzere Haliç çevresi, Alibey ve Kağıthane dereleriyle, bu dereler ve
bahariye adaları etrafında yapılan sandal gezintileriyle, çevresindeki yoğun
ormanlık saha ile İstanbul’un en önemli sayfiye yeri olmuştur.
GÜNÜMÜZDE HALİÇ
Günümüzde Haliç çevresi barındırdığı eski doğal
güzellikleri pek koruyamamıştır. Osmanlı Türk döneminden itibaren büyük bir
yerleşme sahası olarak ön plana çıkan Eyüp çevresine yapılaşmalar başlamış,
sahil şeridi ve ormanlık saha konut alanları haline dönüşmüştür. Tanzimat’tan
itibaren başlayan batılılaşma çerçevesindeki bölgede tesis ilan edilen sanayi
kuruluşları Haliç kıyılarında boy göstermeye başlamıştır. Haliç ve çevresindeki
kirlenme süreci 1939 yılında H.Prost tarafından yapılan planla hızlanmıştır. Bu
plan ile birlikte İstanbul’un sanayi alanı olarak değerlendirilen Hali çevresi
ile Alibeyköy ve Kağıthane dereleri çevresinde irili ufaklı bir çok sanayi
tesisi yapılmıştır.
Bölgede hızla çoğalan sanayi tesisleri ile çevrede
yoğunlaşan yerleşmeler atık sularını Haliç’e boşaltmaya başlamış, haliç tabanı
atık birikmeleri ile hızla dolmuştur. Bu aşırı kirlilik eskiden sayfiye bölgesi
olarak bilinen Bahariye adaları ve çevresinde çamur adacılarının oluşmasına
sebebiyet vermiştir. Haliç’e dökülen Alibeyköy ve Kağıthane dereleri
etrafındaki sanayi tesisleri de atık sularını bu derelere boşaltmışlar, bununla
birlikte yakın geçmişe kadar varlığını sürdüren Unkapanı Meyva Hal’i, Haliç’in
kirlenmesinde büyük rol oynamışlardır.
Bunun yanı sıra Haliç’in kuzey kıyı bandında yer alan
Haliç, Camialtı ve Taşkızak tersaneleri önemli kirletici kaynakları
oluşturmuşlardır. Haliç’teki su sirkülasyonunu önleyen eski Galata köprüsü ile
halen faal durumda bulunan Unkapanı köprüsü, Haliç’in ağzını tıkayarak su
akışına engel teşkil etmişlerdir. Tarihte ulaşım ve ticaret açısından önemli
bir yeri bulunan Haliç su yolunun özellikle E-5 köprüsünün batısında kalan
bölümünde yeterli derinliğini kaybetmesi, küçük teknelerle bile deniz
ulaşımının yapılamamasına neden olmuştur.
Temizleme
çalışmalarından önce Haliç’Teki su kalitesine bakıldığında oksijensiz bir
ortamın varlığından söz edilebilir. Bu, haliç sularında hiçbir
canlının yaşamaması anlamına gelmektedir. Diğer taraftan, bölgede oluşan ağır
koku, iki yıl öncesine kadar, insanların solunumunun zorlaştırıcı hale
gelmiştir.
Gelişen sanayi ile birlikte Haliç çevresinde doğal
ortamın tahrip edilerek yerleşme sahalarına dönüştürülmesi de doğal
çekiciliklerin yok olmasında en büyük etmenlerden biridir.
AYNALIKAVAK KASRI (TARİHİ TÜRK
ÇALGILARI MÜZESİ)
Osmanlı imparatorluğu döneminde Tersane Sarayları olarak
bilinen yapılar grubundan günümüze ulaşabilen tek yapıdır. Hasköy’de
Aynalıkavak Caddesi üzerinde bulunan yapı;
Camialtı ve Taşkızak tersaneleri arasında adeta kaybolmuştur. Gerek
deniz tarafından, gerekse kara tarafından kasır görülememektedir.
Bizans döneminde, bölge; kıyıdan itibaren Okmeydanı-
Kasımpaşa sırtlarına doğru gelişen bir bağ ve koru özelliğindeydi. İstanbul’un
Osmanlılarca fethinden itibaren bölgeye Osmanlı padişahları yoğun ilgi
göstermişlerdir. Osmanlı Tersane sektörünün Kasımpaşa’da gelişmesiyle bölgeye ‘Tersane
Has bahçesi’ adı verilmiştir. Bölgedeki yapılaşma I. Ahmet döneminde
(1603-1617) başlamış, bu dönemden itibaren yapılan çeşitli yapılan inşa
edilerek Tersane sarayı yapılar topluluğu elde edilmiştir.
Tersane sarayları kapsamında yer alan Aynalıkavak kasrı,
III. Ahmet döneminde (1703-1730) yaptırılmıştır. Aynalıkavak kasrı, Sultan
III.Selim döneminde (1789-1807) kapsamlı bir düzenlemeden geçirilerek
bugünkü görünümüne kavuşmuştur. Yapı;
deniz cephesinde iki, kara cephesinde ise tek katlıdır. Son dönem Osmanlı
mimarisinin en güzel örneklerinden biri olan bu kasır, iç mekan süslemeleri ve
döşemeleriyle III.Selim döneminin zengin kültürünü yansıtmaktadır.
Aynalıkavak kasrının giriş bölümünde III. Selimin besteci
yönü göz önüne alınarak Tarihi Türk Çalgıları Müzesi oluşturulmuştur.Kasırda
zaman zaman ulusal ve uluslar arası nitelikte resepsiyonlar verilmekte ve Türk Sanat Müziği konserleri
düzenlenmektedir.
Haliç çevresinin önemli turizm mekanlarından biri olan
Aynalıkavak Kasrı’nın günümüzde çok fazla ziyaret edildiği söylenemez.
Çoğunlukla kapalı tutulan mekanın en büyük kaybı tersanelerdir.
KAYNAKÇA
Kahraman, Cengiz. ‘’Haliç
çevresinin turizm coğrafyası’’ yayımlanmamış yüksek lisans tezi. İstanbul:
İstanbul Üniversitesi, 2002.
Yılmaz, G.Işık ‘’Haliç kıyı
şeridinde sanayileşme ile ortaya çıkan kentsel dönüşüm’’ yayımlanmamış doktora
tezi. İstanbul: Yıldız Teknik Üniversitesi, 2008.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder